Düşünce, “dış dünyanın
insan zihnine yansıması” diye tanımlanıyor sözlüklerde. Ama bu yansıma, basitçe
ve kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Verileri inceleyerek, bilgileri
karşılaştırarak, olgular arasındaki ilişkileri dikkate alarak yürütülen bir üretim
süreciyle gerçekleşiyor.
Açıktır ki, beyni
kullanmanın her çeşidine “düşünmek” denemez. İnsanlar genellikle kafalarındaki
doğruları kanıtlamak için bazı zihinsel etkinliklerde bulunuyor. Dinsel inancına
kanıt geliştirmeye çalışıyorlar. Politik amaçla karşısındakini ikna edecek
sözler arıyorlar. Eşiyle anlaşamadığı bir uygulamada veya işyerinde alınacak
bir kararda görüşlerini kabul ettirmek için çırpınıyorlar. Aslında çoğu
durumda, doğru bildiklerini kendine kanıtlamaya uğraşıyorlar.
Zihin özgür olmayınca,
yaptığı şey sahibinin beklentilerini karşılamaktan ibaret kalabiliyor.
YOLA DÜŞMEK, DÜŞÜNMEK
“Düşünmek”, sıkça
“görüş bildirmek” ile karıştırılıyor. “Pek düşünmeden görüş sahibi olma eğilimi”
gibi bir açıklaması olabilir bu durumun. Başka birçok nedenden de söz
edilebilir. Ve o nedenlerin nedeni… En temeldeki neden, artık algılanamaz
derecede yaygınlaşmış ve kronik sorun haline gelmiş olan, insanlardaki “sahip
olma” ihtirası mıdır acaba? Sonuçta “görüş” sahip olunan bir şey, “düşünmek”
ise, bir etkinlik.
“Görüş”, bir yargıya
varmış olmakla, fikir oluşturma sürecini tamamlamakla ilgili bir kavram. Neyin
doğru, zararlı, güzel olduğuna dair kanaatlerinizdir, görüşleriniz.
Düşünmek ise “görüş”e
giden yol, varacağınız yere doğru seyahat... Düşünürken amacınız elbette bir
görüş geliştirmek, zihinsel yolculuğunuzu tamamlamaktır. Ama düşünce
yolculuğuna, nerede ve nasıl olduğunu bildiğiniz bir mekâna gider gibi, zaten
var olan bir görüşünüzü kanıtlamak için çıkamazsınız. Aslında sonsuz bir yoldur
düşünmek. Nereye varacağınızı merak ederek, bunun tehlikesini göze alarak, bir
serüvene atılarak düşünmeye başlayabilirsiniz.
Bütün gerçek
yolculuklar gibi, düşünsel etkinliğinizin varacağınız noktayı yolculuğunuz
belirler. Daha doğrusu, varacağınız nokta diye bir yer yoktur; ulaşacağınız
hedefi, yolculuk sürecinde yaratırsınız. Yolculuğunuzu nasıl yaparsanız, ona
uygun duraklara uğrarsınız.
SINIRLAR YIKILMAK İÇİN
VAR
Yolculuğa başlamak için
mutlaka bir ortam, bir yol gerekir. Düşünmeye başlamak için, elbette bazı
dayanaklar, bazı kabuller gerekir. “Doğru” diye kabul ettiğiniz bir şeyler olmadan
başlayamazsınız düşünmeye. Kafanızdaki kanaatler ve sahip olduğunuz fikirler
sayesinde yola çıkabiliyorsunuz. Zihinsel bir seyahatin ilk hareketini,
düşünmek kavramına aykırı olan bu sınırlamalar sağlıyor.
Aynı şekilde, düşünce
yolunda ilerledikçe yeni görüşler, kanaatler edinirsiniz. Bunlar da düşünme
etkinliğinizin sınırı haline gelebilir. Çelişkili biçimde, düşünmek,
düşüncelerinize sınır yaratmak riskini beraberinde getirir.
Oysa düşünebilmek için
sınırları reddetmeniz gerekiyor. Görüş ve bilgilerinizin hatalı olabileceğini,
doğru olsa da ileride geçerliliğini yitirebileceğini, farklı bir açıdan bakmak
gerekebileceğini kabul ettikçe, zihinsel yolculuğa devam edebiliyorsunuz.
Böylece, kafanızdaki
sınırlar sayesinde, o sınırları aşarak yola devam edebilme fırsatı yakalıyorsunuz.
HEDEF DEĞİL YOL
Bildiklerinizin çok
olması elbette bir avantajdır, ama ancak onları feda etme ve bilinmeze doğru
yürüme cesaretiniz varsa, düşünme yeteneğiniz gelişebilir. Yani önceden
belirlediğiniz bir sonuç olmaksızın verileri karşılaştırabiliyor, aralarında
ilgi kurabiliyor ve o şekilde yönünüzü belirleyebiliyorsanız, güzel
düşünebilirsiniz. Belki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder