Katılımcı: Nihal Çolpankan
Tarih: 08.12.2017
Kitap: ZATEN HERKES BİR DENİZDİR DOĞUŞTAN, ONUR BEHRAMOĞLU
Tema: En usta şairler ve şiirlerinden, filmlere ve yakın geçmişimize
yolculuk
Konu: İnsana ve insanca yaşamaya dair her şey
Anlatım: Yalın bir dil, bazen nesir bazen şiirsel…
Çağrışım:
Bugüne kadar pek çok öykü ve roman okudum. Felsefi ve sosyolojik kitaplar
da… Popüler kültürün esiri de olmadım. Türk ve dünya edebiyatından en iyilerini
okumaya çalıştım. Deneme kitapları da sevdiklerim arasında, hatta kendimce
birkaç deneme yazdığım da oldu. Okuduğum her kitaptan ayrı bir tat alırım.
Kiminde yüzümde acı bir tebessüm, kiminde mutluluk hissi, kiminde de
gözyaşlarım dökülür yanaklarımdan…
Şiire ise çok az yer vermiştim. Hele şairlere, birkaçı dışında, neredeyse
hiç! “Zaten Herkes Bir Denizdir Doğuştan”ı alalı epey zaman olmuştu. O sıralar
deneme kitapları okuyordum, bunu da o nedenle almıştım. Ancak bir türlü okuma
listeme girememişti. Okuma Atölyesi listesinde adını görünce “bu kitap bende
var” diye sevinmiştim. Aynı zamanda üç muhteşem kitaptan sonra bir deneme
kitabının listede olması da beni şaşırtmıştı. Sırası gelince hemen okumaya
başladım.
Şairlerle başlayınca sıkılarak okuyacağımı düşünerek hayıflandım biraz, ne
yalan söyleyeyim. Şairler ve mısraları ağırlıktaydı, bir de Onur Behramoğlu’nun
satır araları… İlk elli sayfadan sonra baktım ki boynum tutulmuş, ellerim
uyuşmuş, ama hâlâ okuyorum büyük bir zevkle. Teşekkürler Onur Behramoğlu, o
büyük üstatları bu kadar objektif bir biçimde bizlere tanıttığın ve şiiri benim
gibi ilgisizlere sevdirdiğin için…
Öykü, roman, felsefe, sosyoloji, tarih, mitoloji kitapları tamam da
şiirsiz, şairsiz olmazmış. Bir yanım hep eksikmiş.
Az önce, 187. Sayfada, bir sigara molası için balkona çıktım. Balkon aynı
balkondu da ben aynı ben miydim? İşte gördüklerim ve duyumsadıklarım…
BULUTLARLA YOLA ÇIKSAK
Bulutlar sanki bir başkaydı bu sabah
Ya da bende bir tuhaflık vardı
El ele tutuşmuş gibiydiler
Büyüklü küçüklü
Ama hep birlikteydiler
Sonra ağaçlara takıldı gözlerim
Aman Tanrım! Hepsi birbirinden farklıydı
Genel adı ağaç
Özel adları çam, akasya, kavak…
Biz de öyle değil miydik?
Genel adımız insan
Özel adlarımız Ayşe, Fatma, Ahmet, Mehmet…
Hazan mevsiminin bu son günlerinde
Gördüm ki hepsinin yaprakları önlerinde
Birini ayrımsadım önce
Kimi dalları yapraklı, kimi çıplak
Çıplak dallar göğe uzanmış
Görevini başarmanın gururuyla
Yapraklı dallar ise eğilmiş yere
Sorumluluklarının ağırlığı ile
Dökecekler onlar da yapraklarını
Ve uzanacaklar göğe çıplak yoldaşları gibi
Sonra düşündüm
Toprağın sorumluluğu ağaç köklerini beslemekti
Ağacınki ise dallarını
Dallar da yaprakları
İnsan ise sorumluydu tüm canlılardan
Önce insan insandan
Suçluydu insan
Görevini yerine getirmediği için
Berkin Elvanlara, Ali İsmail Korkmazlara karşı
Yapılanları görmezden geldiği için
Suçluydu insan
Toplumdaki ayrışmaya göz yumduğu
Bulutlar gibi birlik olamadığı
Ağaçlar gibi yoldaşlarını koruyamadığı için
Suçluydu insan
Doğruları söylediğinde de, söylemediğinde de
Başı eğikti, hep yere yakın
Yer çekiminden değil dostlar
Omuzlarındaki yükün ağırlığından
Günahının büyüklüğünden
Başını kaldıramaz ki Tanrısına
Utancından
Ancak, bir ağaç gibi özgür olacak insan
Sorumluluklarını yerine getirdiği gün
Bulutlar gibi el ele olduğu
Haksızlığa, zulme karşı birleştiği gün
Özgürlük güneşi doğacak ve hiç batmayacak
Tüm dünya aydınlık olacak o gün
Ve sonsuza dek
Nietzsche “umut en büyük kötülüktür, işkenceyi
uzatır” demiş, ama ben hâlâ umutluyum. Umudumu da sizlerle paylaşmak
istedim, paylaştıkça çoğalsın diye…
Nihal Çolpankan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder