Kırmızı Pazartesi Üstüne - Gülcan Sural - Sevdalım Hayat
Kırmızı Pazartesi Üstüne - Gülcan Sural

Kırmızı Pazartesi Üstüne - Gülcan Sural

Paylaş

Katılımcı: gulcansural

Tarih:  03.12.2007

Kitap: Kırmızı Pazartesi / Gabriel Garcia Marquez

Tema: Bir toplumun ortak davranış portresi...

Konu: Kırmızı Pazartesi bir cinayeti değil,bir toplumun ortak olduğu duyarsızlığı tüm çıplaklığıyla anlatıyor.

Anlatım: Akıcı,merak uyandıran gerçek bir eser. Kısa ve net!..

Çağrışım: 

“Aşk yasak!”

Hastane kantininden çayımı alıp bahçeye çıktım. Ağaçların gölgesi, kuşların cıvıltısıyla bir bardak çay içip, ruhumu dinlendirmekti amacım.

Yan masaya iki kadın oturdu. Kadınlardan biri utana sıkıla,

-Sizden bir şey isteyebilir miyim? dedi.

-Buyurunuz, dedim.

-Kız kardeşim yanınızda otursa, ben iki tane çorba alıp geliyorum. Korkmayın, hasta ama zarar vermez.

-Merak etmeyin. Gidin alın lütfen, diye karşılık verdim.

Kardeşini yanıma oturtup hızla adımlarla uzaklaştı.

Yanımdaki kız 19-20 yaşlarındaydı. Bir gözüne denizi, diğer gözüne gökyüzünü katmış, simsiyah uzun saçlarına örgü yapılmış, 40-45 kilo civarında, ince bir genç kız. Yüzü bakmaya kıyılamayacak kadar güzeldi ama belli ki bahtı bir o kadar çirkin, yaralı bir kuş. Yüzüne bakarken dudağının kenarındaki ve ellerindeki yara izleri dikkatimi çekti. Aniden ellerimi tutup “Ali! Ali’ye götür beni!”dedi.

O an ablası geldi yanımıza. Ellerimi sıkı sıkı tutmuş onu yalvarırken görünce,

-Bir şey söyledi mi size? diye sordu.

-Ali’ye götürmemi istedi.

-Ah benim kınalı kuzum... Kaç aydır konuşmuyordu dedi.

Keşke merak edip anlatmasını istemeseydim. Tekdüze bir sesle, ağır ağır anlattı.

Zerya köydeki Jandarma birliğine gelen Ali’ye aşık olur. Çarşı izinlerinde birkaç kez gizlice görüşürler. Ali Zerya’ya söz verir. Tezkeresini alır almaz anasını-babasını yollayıp istetecek.

Kul kurar kader gülermiş, aynen öyle olmuş. Tezkereyi almış ama memleketine gitmek üzere yola çıkmış, Zerya’nın Ali’si. Günlerce ne bir haber gelmiş ne bir not. Çığlık çığlığa kendi sessizliğinde öldürmüş her gün kendini, Zerya. Son çareyi komutanından sormakta bulmuş.

Ali’nin trafik kazasında öldüğünü öğrenmiş. O günden sonra susmuş, küsmüş Ali’ye de kaderine de.

Bazı insanların kaderi kara kalemle ilmik ilmik nakış gibi işlenir alınlarına.Sökülmez...

Babası hiç sormadan kızını köyden bir gence vermiş. Başlık parası almak varken niye sorulsun ki arzusu kızlara? Düğün gecesi baba evine yüzü gözü kan içinde geri getirilmiş Zerya. Sabahı bile beklememişler. Bakire değil diye ahıra atmışlar. Sormamışlar nedenini, niyesini... Halbuki bilseler Meryem Ana gibi saf ve temiz olduğunu kendi insanlıklarından utanırlardı!

Üç abisi ve babası sırayla dövmüş bahtı karayı. Dudağında, ellerinin üstünde sigara söndürmüş, ahırdaki hayvanların zincirleriyle vurmuşlar.

Sevdiğinin acı haberiyle kavrulurken üstüne bir de hiç işlemediği bir günahla sınanmış.

Bunca eziyete kuş kadar kalbi, kara sevdalı beyni 20 gün dayanabilmiş. Ablası dayanamamış yüzü gülmezine, bir gece yarısı İstanbul’daki büyük halasının evine kaçırmış.

Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde onca elektrik şoku ve ilaçlar unutturamamış ona geçmişi.

Coğrafyası fark etmez acının. Kadının adı ister Angela olsun, ister Zerya. Kadın her yerde kadın! Hiç bir erkeği bakir değil diye kınamazlar bile ama kadını isimsiz öldürürler.

Peki, burada suçlu sadece o aile midir?

Hayır!

“Görmedim, duymadım, bilmiyorum”u oynayan tüm toplum acının ve günahın ortaklarıdır.

Yaşasaydık iyileşirdi yaralarımız. Yaşasaydık unuturduk belki...

Ziyanla dolmazdı kalbimiz, unuturduk...

Unutmak ne zor ve konuşamadıklarımız ne kadar ağır bir yük! Söylenmemiş sözcüklerin ağırlığı yürekte.

Yaşasaydık unuturduk...

Geçerdi çoktan.

Gülcan Sural



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder