Yüreğin Kapısı - Gülcan Sural - Sevdalım Hayat
Yüreğin Kapısı - Gülcan Sural

Yüreğin Kapısı - Gülcan Sural

Paylaş

Yine bir gün, hiç geçmeyecek sandığım bir derdimin esiri olmuştum.
Yürüdüm...
İnsanlar geçti etrafımdan, tanımadım. Ama hepsini sevdim.

Yoruldum...
Omzumdaki yükün benden daha uzun ömürlü olduğunu gördükçe yoruldum. Kara bulutları topladım başıma. Sert sert rüzgarlar esti, yanık buğday tenli sırtıma.

Üşüdüm...
“Bir gönlün üşümesi nedir, bileniniz var mı?” diye bağırmak geldi içimden. Hıçkırık gibi yuttum, düğümledim göğüs kafesime.

Dinledim...
“Sevmiş bulundum güzelim, gayrı ne çare...” dedi, günün en yorgun saatinde radyoda bir türkücü.
Kabullenişi bu kadar güzel anlatan, başka bir türkü olamaz diye düşündüm, yeni aldığım kazağımın çıkmayacak lekesine bakarak. Tıpkı benim gibisin sende, aptal leke. Sevdamı bir leke gibi sindirmişim içime ve çıkarasım yok. Asla!

Sustum...
Annemin sözü geldi aklıma. “Gönlünü üşütme!” Gönlüm üşüye üşüye donmuştu bile. Söyleyemediğim sözler, can kırıklarıyla kesmişti buz tutan gönlümü.

Bekledim...
Gelmeyeceğini bildiğim duraklarda bekledim. Hiç kimseyi sebepsiz yere bekletmediğim için kendime kızdım. Güneş geçti, gün geçti üstümden. Kuşlar yuvalarına döndü. Hayalimi kanadına taktığım bir kuş, geçerken selam verdi.
Hayalimden geçtim...

Konuştum...
Ve sessiz, sözsüz cümleler birikti heybemde. Öksüz cümleler.
Yüklemine varamayan öznelerin sessizliği.
Eyvallah... 
O da geçti.

Durdum...
Durulup düşündüm. Günün geçip gittiğini, güneşin sarı ışığından sonra ayın beyazını... Dertli bulutların içini boşaltırcasına ağlayışını, içi çürüyen beş yüz yıllık çınarı düşündüm.
Güneş gece doğsun diye, inatla kendimle savaştığımı düşündüm.
Güneşin parlaklığından dolayı gündüz yıldızların görünmediğini. Güneşten de geçtim.

Ağladım...
Bulutlar eşlik etti bana. İçimizi boşalttık. Damlanın deryaya kavuşma anıydı bu. Ben ağladım, o yağdı. Utandırmadı beni gözyaşımdan. İyilik etmek isteyene bahane çoktu işte.
Bırakmadım...
Bırakıp gidilecek gibi değildi. Bir banka oturdum. Uzun uzun boşalttık birbirimize içimizi. Ben onu anladım o beni.

Nice sonra fark ettim ki herkes kaçıyordu. Hep düşünürüm yağmurdan kaçan insanları. Yağmur; bereket, temizlik, huzur değil midir? Tepeden tırnağa, etten ruha işlemez mi? 

İzledim...
Vapurun biri kalkıp diğeri yanaşıyor. Kimi yüzler güleç, kimi yorgun, kimi beton gibi donuk. Üzerindeki duman kadar kara kimisi. Hayat kavgası işte. Bu güzelliği görmeye, hissetmeye zamanları bile yok. Belki de yüreklerine ağır gelecek yükleri.

Yan bankta uzanmış yaşlı amcaya takıldı gözüm. Ayaklarını karnına kadar çekmiş, başının altında küçük bir poşet. Beyaz gömleği ya kirden ya da ıslaklığından grileşmiş, saç sakal karışmış, benim gibi çok üşümüş.
Bir anda öksürmeye başladı, ciğerleri ağzından çıkacaktı nerdeyse, öksürdükçe yüzü morardı, morardı, derin bir nefesle ayaklanır gibi olup oturdu. Poşetine açıp baktı, yattığı yere geri koydu. Belli ki aradığını bulamamıştı.

- Su ister misiniz?
- Anlamadım, ne dedin kızım?
- Öksürüyorsunuz bir yudum için isterseniz.
- Allah razı olsun.
Bir yudum içtikten sonra tekrar yattı. Bu kez daha sert öksürmeye başladı.
- Çok ıslanmışsınız.
Başını kaldırıp yüzüme bile bakmadan, git başımdan dercesine;
- Hiçbir şeyim yok, iyiyim ben diye karşılık verdi.
- Yardım ister misiniz? Ya da birilerini aramamı?
- Hayır! Bir şeyim yok dedim ya.
- Peki. İyi akşamlar 'hiç'bir şeyi olmayan amca.

"Hiç"...
Üç harfli kelimelerin en yüreklisi, en kalabalığı, en yalnızı, en hoyratça tüketileni.
*Halinden haberi olmayan ama yine de ısrarla kendini güçlü göstermeye çalışan insan "hiç"tir.
*Sonsuza kadar anlatsa, anlatamayacağını bilen insan "hiç"tir.
*Anlatsa da derdine derman bulunamayacağını düşünen insan "hiç"tir.
*Geçmişe sünger çekemeyen insan “hiç"tir.
*Kalbi bir kez bile ağzında atmayan insan “hiç”tir.
*Susan insan “hiç”tir.
*Herhangi bir canlıyı büyütmeyen insan “hiç”tir.
*Neyin var? sorusunun yerine göre en güzel, en hızlı cevabı “hiç”tir.
İç çekilerek verilen o cevap hiçse, hiç değildir aslında.

Utandım...
Her evin kapısının ayrı olduğu gibi, her yüreğin derdinin de ayrı olduğunu bilince utandım. Geçmez dediğim ne varsa o an geçti.

Herkes kendi hayatının roman olacağını ileri sürerken, ben hayatlar okumayı öğrendim. Sevdanın adı birdi ama ben üç kelebekten yanmayı seçeniydim.

Gülcan Sural





4 yorum:

  1. Kaleminize sağlık, özellikle HİÇ ile ilgili kısım çok etkiledi.

    YanıtlaSil
  2. Yazma amacım,herkesin bir şekilde yüreğinin bir yerine dokunabilmek.Sizi de bir şekilde etkilemişse,ne mutlu bana.Kıymet verip değerlendirmenize ayrıca mutlu oldum.Çok teşekkür ederim. ☺️

    YanıtlaSil
  3. “Gönlünü üşütme!” Gönlüm üşüye üşüye donmuştu bile. Söyleyemediğim sözler, can kırıklarıyla kesmişti buz tutan gönlümü." Sevgili Gülcan Sural,gecenin bir vaktinde okudum yazınızı ve kayıtsız kalamadım. size teşekkür ederim gönlünüzden akan bu satırlarla buluşturduğunuz için.keyifle okudum. Devamını dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. Üşümüş gönlüm,gönlünüzle ısındı bu gün...Küçücük kalbimle sınırımı aşıp,bulaştıysam yüreğinize ne mutlu bana.Ben teşekkür ederim...

      Sevgilerimle...

      Sil